23 Haziran 2016 Perşembe

DÜNYAYI GEZMEK İÇİN DENENMİŞ, GERÇEKÇİ PARA BİRİKTİRME YÖNTEMLERİ

Eveet, yine uzuuun bir aradan sonra, tembelliğimden boş bıraktığım bloğuma döndüm. Bu süre zarfında Güney Afrika ve Swazilandı gezdik. Mükemmel anılarla döndük. Burada bir gün paylaşacağım diyeceğim ama böyle olmuyor genelde :(


Seyahat sırasında tasarruf etmek için yapılabilecekleri az çok biliyoruz peki gezi öncesi. Nasıl para biriktirebiliriz. İşte size kısa bir yazı


Gezdiğim ülkelere bakıp, hesap kitap yaptığımda Amerika ve avusturalya hariç nereye giderseniz gidin haftalık 1000-1500 tl işinizi görecektir. Kabaca bütçenizi böyle hesaplayabilirsiniz.

-GÜN'e girin ben yıllardır böyle yapıyorum. 100-500-1000 bütçeniz ne kadarsa. Borç yiğidin kamçısıdır 

-Eğer sigara kullanan biriyseniz markasını değiştirerek dahi yıllık 2,000 tl, daha iyisi bırakarak 3,000-4.000 tl tasarruf edebilirsiniz. Ölüyoruz bari ucuza ölelim 
-Hattınızı kontörlüye çevirerek, gerektiği yerde gerektiği kadar alarak yıllık 300-400 tl

-Mümkün olduğunca sosyal alanlardan kopmayarak, evde yemeyi alışkanlık haline getirirseniz yıllık 2.000-4,000tl

-Kısacası tüketim çılgınlığının kölesi olmayın.

- Daha radikal kararlar da alabilirsiniz. Araba almamak mesela, alsanız dahi, toplu ulaşımı mümkün olduğunca kullanmak gibi. 

-Emin olun buna değecek ve sizin belki sahip olmadıklarınıza sahip olanlar size gıptayla bakıp, KEŞKE.. diyecektir.

3 Kasım 2015 Salı


ADALAR DİYARI; ENDONEZYA






 


Yine düştük yollara... Bu kez çok uzaklara... Uzakdoğu’nun da doğusuna Güneydoğu Asya’ya uzanıyoruz. Bin bir türlü zorlukla mücadele ederek vardığımız nokta, 250 milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük müslüman ülkesi olan Endonezya. Daha çok tsunami, deprem ve yanardağ patlaması gibi felaketlerle adını duyduğumuz bu bölge, 17508 adasıyla aynı zamanda dünyanın en fazla adaya sahip ülkesi. Resmi dil Endonezyaca olmasına rağmen, 250’yi aşkın yerel lehçe bu adalar diyarının zengin ve kültürel geçmişini gözler önüne sermekte. Resmi para birimi Endonezya rupisi ve 12000 rupi 1 dolara karşılık geliyor.


SUMATRA / Padang/ Bukittingi

Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’dan kalkan uçağımız büyük bir felaket yaşayan Aceh kentinin de bulunduğu Sumatra adasındaki Padang şehrine iniyor. İsmini daha çok belgesellerde duyduğumuz bu ada Amazon’dan sonra dünyanın en büyük yağmur ormanlarına sahip. Aynı zamanda aktif volkan oranıyla dünya birincisi. Büyük şehirlerden ziyade küçük kentleri seven bizler için hedef, aktif bir volkan olan Marapi yanardağının gölgesine kurulmuş Bukittingi. Havalimanı servisi ile önce şehir girişine geliyoruz. Burası Malezya şehirlerinden oldukça farklı. Fakirlik her yerde göze çarpmakta. Hurda niyetine bile almayacağınız bir otobüse atlayarak derme çatma evlerin arasından, kaldırımsız dar yollarda şehir merkezine doğru ilerliyoruz. Otobüslerin çoğunda sigara serbes. Şiddetli bir yağmur eşliğinde ve İstanbul trafiğini aratır mahiyette bir araç deryasında ağır ağır ilerlerken, iki üç katlı binaların çatılarından muhteşem dağ manzaraları ilişiyor gözümüze.










Saatler sonra vardığımız şehir merkezinde internetten tanıştığımız Daniel ile buluştuk. Kendisi İngilizce öğretmeni ve küçük bir köyde yaşamakta. İlkindi namazını kılarak yemek işine geçiyoruz. Daniel bizi geleneksel bir restorana götürüyor. Restoran dediğime bakmayın. Daha çok yöre insanına hizmet eden ahşap küçük bir yapıdan söz ediyoruz. Her masanın üzerinde garsonu çağırmak için kullanılan uzun, tahtadan davul benzeri bir alet ve yanında tokmağı var. Masa üzerinde su dolu bir kap müşterilerin el yıkamasına hizmet ediyor. Çatal, bıçak, kaşık yerine sünnete uygun şekilde parmaklar iş başında. Endonezya mutfağı et, prinç ve deniz mahsullerinden oluşuyor. Yüze yakın baharat kullanılan bu yemeklerin vazgeçilmez katkı maddesi soya. Soya yağı her yemekte mevcut. Aynı zamanda et ürünleri de dahil tüm yemeklerde şekerli bir aroma var. Buna bir de acı eklenince damak tadımıza tamamen yabancı bir tadım çıkıyor karşımıza. Oturduğumuz masaya biz sipariş etmesek de bir sürü yiyecek geliyor. Bunlardan yediğiniz kadarını ödüyorsunuz. Hamur işi ağırlıklı bu ilk öğünümüzde en fazla bizi şaşırtan, Sumatra adasına has yumurtalı kahve oluyor. Tadı fena değil.


Daniel’in evine geçtiğimizde kalabalık ev ahalisi karşılıyor bizi. Misafire bakış bizdekinden oldukça farklı. Hemen ailenin bir üyesi oluyorsunuz. Kısa bir sohbet sonunda, sonraki gün için dinlenmek üzere salonda bulduğumuz bir köşeye kıvrılıyoruz.

Sabah Manijau gölü için yoldayız. Devasa bir kraterin suyla dolmasıyla oluşan bu güzel göle küçük bir minibüse binerek, önce  uzun bir tırmanış ardından da inanılmaz virajlı bir iniş ile, korkulu anlar yaşayarak varıyoruz. Ehliyetimiz ve deneyimimiz olmadığı için motor kiralamaktan çekindiğimizden yürüyerek göl etrafındaki küçük köyleri geziyoruz. Sumatraya has geleneksel evleri şaşkınlıkla fotoğraflıyoruz. Bu evlerin özellikle çatı tasarımları çok ilginç. Israrla fotoğraf isteyen öğrencileri kırmıyor ve onlarla da fotoğraf çektiriyoruz. Yerel halk oldukça sıcak. Elimizden geldiğince onlarla anlaşmaya çalışırken, ortak dil eksikliğinin sıcak ilişkiler kurmak için çok da bahane olamayacağını yeniden farkediyoruz. İlk öğrendiğimiz kelime tabii ki teşekkürler yani “Trimakaasii”. Dönüşü otostopla yapmaya karar veriyoruz. İlk bindiğimiz araç gayet rahat; bizi tepeye kadar çıkartıyor. İkincisinde Endonezya’da halkın da arabalarını taksi gibi kullanabildiğini anlamış oluyoruz. Şehre vardığımızda ücretini takdim ediyoruz.
 
Sonraki gün amacımız Marapi dağına çıkmak. Ancak hava muhalefeti nedeniyle iptal ediyoruz. Akşamüstü yine internetten tanıştığımız Aissy adındaki gönüllü rehberimizle buluşuyoruz. Aissy Endonezya hakkında çok faydalı bilgiler veriyor bize. Denememizi tavsiye ettiği yemekleri yerken,   İslam ve sosyal hayat ilişkisi üzerine derin bir münazaraya girişiyoruz. Aissy’nin de motorsiklet kullandığını gördüğümüzde bize de öğretmesini rica ediyoruz. O da bizi kırmıyor ve  yarın görüşmek üzere ayrılıyoruz.

                3. günümüzde bir kaç saatlik alıştırma ve eğitimden sonra motorsikletin her türlüsünü kullanacak öz güvene sahibiz.  O gün yeşil bir vadiyi gezerek günümüzü tamamlıyoruz.



                JAWA / Jakarta


                


 
 
Padang’dan güzel dostluklar ve anılarla ayrılarak Endonezya’nın en kalabalık adasına geliyoruz. Jawa’nın nüfusu yaklaşık 150 milyon.  Jakarta hem bu bölgenin hem de ülkenin başkenti. Buradaki ev sahibimiz kendisi bir mühendis olan Juggi. Bu kalabalık ada şehri ziyaretçiler için bir kaç müze ve meydandan daha fazlasını vaadetmiyor. Sumatradaki doğallık ve geleneklerin yerini burada klasik büyük şehir manzaraları almış. Çarpık ve dağınık bir düzen hakim şehre. Hindistan şehirlerini andıran ara sokaklar pislikten geçilmiyor maalesef. Bir müslüman başkentine hiç yakıştıramadık. Dünyanın en büyük camilerinden biri olan İstiklal camiini ziyaret ediyoruz. Camiden çok, bir katlı otoparkı andıran bu caminin estetikten yoksun mimarisini  beğenmedik. Hemen karşısındaki kilise görece küçüklüğüne rağmen çok daha ihtişamlı.  Ulusal bağımsızlığı simgeleyen anıttan sonra girdiğimiz ulusal müze Jakarta’ya geldiğimize az da olsa değdi düşüncesini veriyor. Özellike ülkenin etnik, kültürel ve demografik yapısı hakkında paha biçilmez bilgiler ediniyoruz bu müzede.

                















JAWA / Semarang / jepara



                Jakarta’nın boğucu, kasvetli dünyasından daha nezih, düzenli ve dinlendirici bir şehre varıyoruz. Burası Semarang; ahşap işçiliği ile adını dünyaya duyurmuş bir kent. Aynı zamanda tropik cennet diye tabir edilen adalara ulaşım da bu şehirden. Vaktimizin kısıtlı olması bu şehre gerekenden az vakit ayırmamıza neden oluyor ve 2 saatlik kısa bir yolculukla, sabahın erken saatlerinde, küçük bir kıyı kenti olan Jepara’ya hareket ediyoruz. Amacımız Karimunjawa adalarına gitmek ancak feribot seferi bugün yokmuş dolayısiyle jepara’da kalmak zorundayız. Böyle bir planımız olmadığı için kente tamamen yabancıyız. Biraz keşfe çıkıyoruz. Limanın yanında kocaman bir panayır kurulmuş. Hediyelik eşya satan onlarca küçük dükkan omuz omuza uzanmış ve yolun sonunda büyük bir kaplumbağa heykeli.


Yanına yaklaştığımızda bunun aslında özel bir balık müzesi olduğunu farkediyoruz. Uzaydan bile görülebilen bu devasa yapının neden bu küçük kente yapıldığını anlayamadık. Muhtemelen gözü kara bir girişimcinin işi. Kişi başı 3.5 dolara bir gece konaklayacağımız bir otel bulduktan sonra tekrar kendimizi dışarı atıyoruz. Sumatra’da öğrendiğimiz motorsiklet işini burada pratiğe dökme vakti. Hemen yanımızdaki otelden 50,000 rupiye yani 5 dolara vitessiz bir motor kiralayarak şehri turlamaya başlıyoruz. Şehir çok sakin ve düzenli. Ara sokaklara varana kadar gitmedik yer bırakmıyoruz. Sumatra’da adını duyduğumuz ama bir türlü bulamadığımız “Turkish kebab” ı burada da arayıp buluyoruz. Türkiye’den bu kadar uzakta hem de seyyar bir şekilde bu lezzete ulaşabilmek hayret verici. Yerel halkın oldukça sevdiğini duyduğumuz bu yiyecek aslında bildiğimiz et döner. Lezzeti pek iyi olmasa da bize Türkiye’yi hatırlatması kafi geliyor.
               
                Yer yer trafiğin yoğunlaştığı bu şehirde bir de ufak kaza geçiriyoruz. Çok şükür ne bizde ne de motorda bir hasar yok. Biraz daha ara sokaklara girdiğimizde bir düğüne denk geliyoruz. Önce çekingen tavırlarla uzaktan fotoğraf çekiyoruz. Bizi gören düğün sahipleri ve misafirler hemen düğüne davet ediyor bizi. Birden etkinliğin baş kahramanları oluveriyoruz. Sahnede gelin rangarenk yöresel kıyafetler içerisinde. Fotoğraf ricamızı kırmıyor ve hep beraber onlarca fotoğraf çektiriyoruz. Kalabalık etrafımızı sarmış sırayla fotoğraf istiyor. Biraz daha kalsak bizi de evlendirecekler. Zar zor aralarından sıyrılarak motorumuza atlıyor ve herkese el sallayarak oradan uzaklaşıyoruz. Plansız bir şekilde bir günümüzü ayırdığımız bu şehir gayet tatmin ediyor bizi.



JAWA / Karimunjawa Adaları


                Bu kadar fazla adanın bulunduğu bir ülkede tropik adaları ziyaret etmemek olmaz diyerek kıyıdan oldukça uzakta yer alan Karimujawa adalarına gidiyoruz.







Sabahın ilk saatlerinde otelden çıkıyor ve uzun bilet kuyruğuna geçiyoruz. Ortam mahşer yeri misali inanılmaz kalabalık. Bir saat süren bu stresli beklemeden sonra biletimizi alıyor ve başlıyoruz koşmaya. Feribotun kalkmasına dakikalar var. İçerisine araç da alan üç katlı feribotun ön kapakları kapanırken biz de hemen tırmanıyoruz. Feribot bir yolcu gemisinden çok mülteci kaçakçılığı yapan bir vapuru andırıyor. Merdivenler dahil her yerde insanlar yatmakta. İnsanlara basmamak için bir hayli uğraşmak gerek. Can simitlerinin bulunduğu bir kabinin üzerinde yer buluyoruz ve 5 saatlik uzun yolculuğumuz başlıyor. Devasa dalgalar koca feribotu bir aşağı bir yukarı sallarken biz de en üst kata çıkıyoruz. Burada da manzara aynı, zemin insan halısıyla kaplanmış. 


      Bu uzun yolculuk bittiğinde cennet misal adalara varıyoruz. Rengarenk kayıkların sıralandığı, palmiyelerin uzandığı uzun sahil şeridine ayak bastığımızda bu adanın bize çok şey vereceğini tahmin ediyoruz. Kısa bir arayıştan sonra kişi başı 6 dolara bir otel buluyoruz. Otelimizde bulunan üniversiteli bir gruba katılıyor ve Said adındaki komik arkadaş eşliğinde 2 günlük bir program yapıyoruz. İlk gün adayı, 2. Gün ise çevre adaları ve su altı dünyasını keşfedeceğiz. Küçük bir köye tırmanarak takım adaları zirveden temaşa şansı elde ediyoruz. Rehberimiz ve grubumuz mükemmel. Bin bir türlü yöresel lezeti tadarak geçirdiğimiz günün ardından otelimize geçiyoruz
 
                2. gün sabah erkenden kalkarak can yeleklerimiz ve snorkel ekipmanlarımızla botumuza biniyoruz. İlk iki durakta rengarenk balıklarla yüzüyoruz. Deniz zemini birbirinden güzel mercan resifleriyle kaplı. Sonrasında uğradığımız ada tam bir kartpostal. Ada o kadar küçük ki yürüyerek yirmi dakikada tamamını gezmek mümkün. Ada çevresinde deniz o kadar sığ ki, yüzlerce metre gittiğnizde bir su dizinize kadar gelmiyor. Bu muhteşem adada üç dört balık çeşidi ve pilavdan oluşan öğle yemeğimizi yiyoruz. Namazları da kıldıktan sonra bu güzel adaya veda ederek buna benzer bir kaç ada daha ziyaret ediyoruz. Son durağımız ise köpekbalığı çiftliği. Havuzlarda tutulan köpekbalıklarının yanına dalıyoruz. Önce biraz korkuyoruz tabii. Ama zararsız olduklarını anladığımızda problem kalmıyor.

                Son günümüzde dönüş için daha hızlı bir bot tercih ediyor ve güzel dostlarımıza elveda diyoruz.



JAWA / Jogjagarta 

               





             Sonraki durağımız olan Jogjakarta, Endonezya’da hala krallıkla yönetilen tek yer. Hinduizmin ve Budizmin etkisinin her yerde hissedildiği bu şehir tarihi sarayları ve binlerce yıllık tapınaklarıyla meşhur. At arabaları Marloboro adındaki ana caddenin sağını solunu işgal etmiş. Merkezdeki neredeyse tüm ara sokaklar butik otellerle dolu. Zamanımız yine kısıtlı ve görülecek çok yer var bu şehirde. Bir kısmını kendimiz geziyoruz elimizde harita ve kitapla. 

        Çevre bölgeler için bir firmadan küçük tur paketleri alıyoruz. Sonraki gün Borobudur’u ziyaret ediyoruz. Piramit şeklindeki bu yapı, üzerinde yer alan yüzlerce heykel ve çan ile dünyanın en büyük budist tapınaklarından bir tanesi. Son günümüzde bu defa bir Hindu tapınağı olan Prambanan’ı ziyaret ediyoruz. Girişte görevliler bize geleneksel peştemallerden giydiriyor. UNESCO Dünya mirasında olan bu kompleks oldukça büyük. Saatler süren fotoğraf ve gezi seansından sonra güneş batarken bölgece meşhur bir aşk hikayesini analatan Ramayana gösterisini izlemek üzere açık hava anfi tiyatroya geçiyoruz. Onlarca dansçı ve canlı müzikten oluşan bu gösteri verdiğimiz 9 doların her kuruşuna değiyor. Kostümler, makyajlar, anlatım, müzikler her şey kusursuz. Arka fonda ışıklandırılmış Prambanan tapınağının devasa kuleleri önümüzde muhteşem 2 saatlik dolu dolu bir gösteriyle gecemizi sonlandırıyoruz.
 
                Son günümüzde şehri turlarken Kopi Luwak adında ilginç bir kahveyle karşılaşıyoruz. Dünyanın en pahalı kahvesi olan bu içecek, genelde kahve çekirdekleriyle beslenen, “civet” adında yöresel bir hayvanın dışkısından yapılıyor. Evet yanlış duymadınız bildiğimiz dışkı. Fincanı yaklaşık 25 dolar olan bu içeceği denemedik tabii. Ama ikram edilen hammaddeyi attık ağzımıza tadı bildiğimiz kahve gibi. Bu şehir aynı zamanda çok tanıdık bir sanata ev sahipliği yapmakta. Kuklacılık ve gölge oyunu çok önemli bu bölgede. Açıkçası etraftaki atölyeleri gördüğümde bizim Hacivat – Karagöz sanatı gözümde kayboldu gitti.


































BALİ / LOMBOK / Gili Adaları



                Fazla turistik yerleri sevmediğimizden Bali’yi es geçerek daha sakin yerlere uzanıyoruz. Gili adaları inanılmaz mercan resifleriye ziyaretçilerine deniz altı cennetini sunuyor. 3 adacıktan oluşan bu bölgede ortanca adayı tercih ediyoruz. Yarım saatlik kısa bir botla vardığımız bu sakin adanın sahilinde biraz dolaşıyoruz. Çıplak ayakla gezmek mümkün değil, çünkü her yer ölü mercan kalıntılarıyla dolu. Buradaki habitat o kadar zengin ve güçlü ki, mercan mezarlığını andıran bu sahilin hemen ötesine, denize girdiğinizde olağaüstü mercanları ve balıkları görebilmek için çok da açılmanıza gerek yok. Bu kısa önizlemenin ardından otel arayışına geçiyoruz. Buradaki fiyatlar Endonezya şartlarına göre oldukça pahalı. Küçük kulubeciklerden oluşan butik oteller yer yer çok lüks de olabiliyor. Neyse ki iç taraflarda Kuchi adında Ghandi’ye benzer bir amcanın işlettiği bir otelde yer buluyoruz. Ödedğimiz miktar kişi başı 10 dolar. Kuchi mutfağını kullanmamıza izin veriyor bir de hindistan cevizi ve kahve ikram ediyor. Bu bütçemizi az da olsa rahatlatacak.


                Sonraki tüm günü kiraladığımız snorkel ve paletle denizde geçiriyoruz. Deniz altı gerçekten muhteşem. Su altı kameramızın sınırlarını burada sonuna kadar zorluyoruz.













SULAWESİ / Rantapao





                Son durağımız turistlerin nadiren uğradığı çok uç bir yer. Gezi kitaplarının bile kısa bir cümleyle geçiştirdiği ama barındırdığı farklı kültürle gelenleri pişman etmeyen Rantapao. Bu küçük şehir hristiyan Troja insanlarının ana vatanı. Bölgeye gelmek olukça meşakkatli. Öncelikle Denpasar aktarmalı Makassar şehrine uçuyoruz, oradan da 11 saatlik bir otobüs yolculuğu bekliyor bizi. Kente geldiğimizde yağmur eşliğinde uzun bir otel arayışı sonrası hemen program yapıyoruz. Bu bölgenin en dikkat çeken yönü bilim kurgu filmlerini andıran geleneksel evleri ve “astomate” adı verilen cenaze törenleri. Bu törende aileler ölüleri için cenaze töreninde kurban kesmek zorunda ve bu ancak su bufalosu denilen bir hayvan olabiliyor. Asıl gelenekte bu bufalo sayısı tam dokuz. Yöre insanı bunu karşılayabilmek için yıllarca para biriktiriyor ve cesedi gömmek yerine bir çadırda bekletiyor. Yıllar geçtikçe ekonomik sıkıntılardan dolayı bu tören ailelerin birleşerek organize ettiği ve turist firmalarından komisyon alarak halka açık bir şekilde yapılan bir gösteriye dönüşmüş. Çok şükür ki haftada bir defa olan bu gösteriye biz de denk geldik.
 
                İlk günkü şehir turu ardından kiraladığımız motorsikletle kendimizi uçsuz bucaksız vadilere vuruyoruz. Cesetlerin açık bir şekilde gömüldüğü bir mağara ziyareti ardından cenaze töreninin yapılacağı köye varıyoruz. İnanılmaz bir kalabalık. Simsiyah giysiler içerisindeki bayanlar ayrı bir çatı altında yemek yemekle ve misafirlere içecek dağıtmakla meşgul. Bir kaç geleneksel evden oluşan köy meydanının ortasında ayakları bağlanmış onlarca domuz, onların yanında su bufaloları. Yer çamur içerisinde. Balkonda megafonla seslenen birisi töreni ve programı anlatmakta. Aniden, maviler içerisindeki 20-30 kadar adam el-ele tutuşarak meydana geliyor, yakalarında ölen kişilerin fotoğrafları. Kah dönerek kah durarak meditasyon benzeri sesler çıkararak ölülerini anıyorlar. 


             Sonrasında geleneksel kıyafetlerle bayanlar geliyor ellerinde bazı yiyecekler ve tütsülerle. Bir bağırış kopuyor ve hemen oraya yöneliyoruz. Bir su bufalosu tek ayağı bağlı,  ayakta kurban ediliyor. Hayatımda gördüğüm en vahşi kurban kesme törenine şahit oluyorum. Zavallı hayvan yaralı bir şekilde yarım saat kadar sonra ancak can verebiliyor. 

Dinimizin bu konudaki hassasiyetini düşünerek şükrediyoruz. Domuzların kesimi daha dokunaklı. Kurban edilen domuzlar hemen oracıkta alev makineleriyle kesilmeden kızartılıyor. Etrafta inanılmaz pis bir koku. Şaşkınlık ve hayretle otelimize dönüyoruz. Sonraki gün de çevre köyleri ziyaret ederek buradaki işimizi bitiryoruz.
 
                Aslında daha yazılacak o kadar çok şey var ki ama yerimiz dar ne yazık ki. Hindistan’dan sonra beni en çok şaşırtan yer oldu Endonezya. Bu ülkeyi gerçekten tanımak için en az iki aylık bir gezi şart. Doğası, tarihi ve ilginç insanlarıyla bir ülkeyi daha geride bırakıyoruz. Bir dahaki yazımızda görüşmek üzere.

                 






16 Eylül 2015 Çarşamba

KAMBOÇYA, LAOS, VİETNAM VİZESİ HAKKINDA GÜNCEL BİLGİLER

VİETNAM VİZESİ NASIL ALINIR?
       
Merhabalar, 
      Uzun süredir bloğumdan uzak kaldım. Bu süre zarfında İtalya, İspanya, Kamboçya, Vietnam, Tayvan, Laos ve Tayland gezilerini yaptık. Günlükleri de burada en kısa sürede yayınlayacağım.

         Temmuz- Ağustos ayları boyunca Güneydoğu Asya gezimiz dahilinde uğradığımız ülkelerde edindiğimiz vize deneyimlerini burada paylaşmak istedim. Bunu yapmamın en büyük nedeni gitmeden önce internette inanılmaz bir bilgi kirliliği olduğunu fark etmemdi. Bu ülkelerin vize rejimleriyle alakalı bilgiler ya güncel değil ya da yazılanlarda ayrıntılar eksik. 

             Kamboçya'dan başlamak gerekirse ülkeye karadan da girseniz havayolu ile de ulaşsanız vize almanız oldukça kolay; sınır kapılarında almak mümkün. Ücreti sanırım 40 dolar. Direkt dolar olarak ödemeniz sizin için daha karlı olacaktır. Zaten kamboçya yerel parasını çok az kullanacaksınız. Ancak her sınır kapısı aynı şekilde işlemiyor. Özellikle karayolu ile girecekseniz sizden istenecek rüşvetlere hazırlıklı olmalısınız. Önceden vizeniz olsa dahi bir şekilde sizden para koparmaya çalışanlar olacaktır. Damga ücreti, sağlık kontrolü ücreti, sözde mesai bitimi sonrası ekstra ücret vs. Miktarlar 1-10 dolar arası değişmekte. Bunlardan kurtulmanın en iyi yolu ücreti ödememekte ısrar etmek. Ayrıca yanınızda başka turistler varsa onları da ikna ederek toplu bir şekilde bu rüşveti reddetmeniz sizin işinizi kolaylaştıracaktır. Ülkeye Tayland'dan Bangkok, Pattaya hattından giriyorsanız muhtemelen Shanoukville'ye ve oradan da adalara gideceksiniz. Bizim rotamız da bu şekildeydi. Bangkok ya da Pattaya dan aldığınız Shanoukville otobüs biletlerine, Kamboçya sınır geçişi sonrası bineceğiniz otobüs ya da minibüsün de dahil olduğundan mutlaka emin olun. Sınır geçişi sonrası otobüs değişiyor ve yeni şöför sizden ekstra para isteyebiliyor. Bu sıkıntıyı Kamboçya- Laos karayolu geçişi sırasında da yaşayacağız. 

          Bu sıkıntıları yaşadıktan sonra Laos vizesini sınıra bırakmayalım diyerek Phanom Phenh deki Laos konsolosluğundan halledelim dedik. Zaten Laos a kara sınırından giriyorsanız, kapıda Türkler'in vize alması mümkün değil. Belli ki Vietnam vizesinde Türklerin yaşadığı zorluklar, ideolojik kardeş konumundaki Laos'u da işkillendirmiş. İşin ilginç tarafı Bangkok da Laos vizesi için araya acenta sokmamıza rağmen yinede de vizeyi alamamıştık. Bu defada Kamboçya'da deneyelim diyerek konsolosluğa gittik. 2 fotoğraf 40 dolar (sonraki gün teslim) express vize 50 dolar (aynı gün) (fiyattan tam emin değilim) Laos'ta kalacağınız her gün için otel rezervasyonları yeterli. Uçak rezervasyonu istemediler. Yanınızda fotoğraf yoksa canınızı sıkmayın. Biz cep telefonuyla beyaz fonu olan bir dükkanda fotoğraf çektik sonra da renkli fotoğraf çıktısı aldık. Hiç sıkıntı olmadı. Elinizdeki en kötü fotoğrafı da verebilirsiniz :) 

        Kamboçya-Laos sınırını geçerken  (yolculuk Siem Reap ten "one thousand islands'a) otobüsümüz sınıra 4-5 km kala, küçük tek bir kulübenin olduğu boş bir arazide  durdu. Kulübeden çıkan adam sınır görevlisi olduğunu ve pasaportları ona vermemiz gerektiğini söyledi. Biraz tepki verdikten sonra bunun anlamsız olduğunu anlıyoruz. Çünkü bizi getiren şöför de prosedürün böyle olduğunu söylüyor. Pasaportlarımızı gümrüğe götüren adam yarım saat sonra dönüyor. İlk sürpriz yine damga parası ve ekstra çalışma saati ücreti. 17.00 dan sonra fazla mesai oluyormuş vs. Toplam 5 dolar ödememiz gerekiyor. Ancak çok daha kötü bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Adam vizemiz olsa dahi Türkler'in Laosa giremeyeceğini söyleyiveriyor. Bir an rüşvet mi istiyor diye düşünüyoruz. Hayır öyle bir durum da yok. İlk şoktan sonra adam sınır kapısındaki görevlinin bizi görmek istediğini söylüyor. Demek ki emir büyük yerden, rüşvet de büyük olacak diye düşünüyoruz. Tam gidecekken ne iş yaptığımızı ve bunu ispatlayan bir belge olup olmadığını soruyor adam. Arkadaşımın üniversite görev kartı var ben de de AKBİL (istanbul ulaşım kartı). Allah'tan akbilde "school" ifadesi var.  Kartlarımızı alıp yine gidiyor. Yarım saat sonra döndüğünde bahsettiği görevlinin öğretmenlere saygısı olduğunu ve LAos'a girebileceğimizi belirtiyor. Yani AKBİL ile Laos' a giriyorum :D



            Gelelim en muamma konuya nam-ı diyar Vietnam Vizesi. 10 yıl öncesine kadar vizesiz gidebildiğimiz Vietnam bir anda kapılarını bize kapatmış durumda. Bireysel başvuru ile Ankara'daki konsolosluktan vize almak imkansız. Gitmeden önce telefonla bizzat teyid edildi. Sınırda vize karadan ya da havayolu ile zaten hayal. Elimizde en pahalı seçenek kalıyor; Acentalar. 300-400 dolarlar havada uçuşuyor biraz araştırma yaparsanız. En ucuz ve güvenilir bulduğumuz firma VTtravel Plus idi. Bu firma aslında vietnam ve Türk iş adamları arasında işbirliğini güçlendirmek için kurulmuş. Konsoloslukla ortak projelere imza atmış. Kendine ait bir sitesi de var. Tek girişli vizemizi kişi başı 200 dolar ödeyerek alıyoruz. Çok yüksek bir mebla ama yapacak bir şey yok. YOğun araştırmalarıma rağmen daha pratik bir çözüm bulamadım. Altarnatif çözümler arasında vietnamda yerel turizm firmasından tur satın alarak başvurma vardı ancak bu da yine yaklaşık 200 dolara mal oluyordu. 2 hafta içerisinde vizemiz elimizdeydi.

            Dikkatsizliğimiz nedeniyle Vietnam vizesi ile alakalı bir problemin daha farkına varıyoruz. Biliyorsunuz ki bazı vizelerde (schengen gibi) girmeniz gereken tarih ve orada kalma süreniz açıkça belirtilir. Ancak Viet. vizesinde bu işler biraz muallak. Yukarıdaki resime dikkat ederseniz vizenin 26 ağustosa kadar geçerli olduğu anlaşılıyor. Biz de böyle zannederek, tayvan-vietnam uçağımız 24 ağustos olduğundan  eteklerimiz tutuşuyor. Yani 200 dolar vererek vietnam da sadece 2 gün geçirmiş oluyoruz. VTtravel a bunu nasıl düzelteceğimizi sorduğumuzda bişey olmaz yanıtını alıyoruz. Daha sonra internetten biraz araştırma yaptığımda işin öyle olmadığını anlıyorum. Meğerse bu tarih mevzu yabancı forumlarda da tartışma konusu olmuş ama farklı bir açıdan.

                Öncelikle Vizeniz üzerinde sağ üst tarafta yazan tarih sizin vietnamdan ayrılmanız gereken zamanı değil, vietnama giriş izninizin son tarihini gösteriyor. Peki ülkede ne kadar kalacağımız süre nerede? İşte bu soru yabancı forumlarda bile kafa karışıklığına neden olmakta. Şimdi sağ taraftaki mühürlere dikkat edelim. Bu mühürler hava limanında vize polisinin bastığı giriş ve çıkış mühürleri. Mühürlerin altında görevlinin karalama şeklinde yazdığı bir tarih var. 08.09.15. YAni bize 15 gün kalma izni vermiş görevli. Soldaki çıkış mührüne dikkat ederseniz buradaki tarih asıl vizedeki tarihten 6 gün sonra. Normal şartlarda vize süresini aşma cezası rüşvetlerle beraber (havalimanında bile) 100-500 dolar arasında olabiliyor. Tabii bu mühür olayını çaktıktan sonra biz birşey ödemedik.

               Sonuç olarak görevlinin bastığı mühür sizin vizenizin üzerindeki tarihten daha önemli. 3 aylık vize beklerken mühürdeki 30 gün yüzünden ya da şubat ayını yanlış hesaplayan görevlinin dangalaklığında yüzlerce dolar ceza ödeyen bir sürü turist hikayesi okudum. Siz siz olun mutlaka vize mührünün tarihini iyi okuyun. Sorularınız olursa seve seve cevaplayabilirim.

VİETNAM VİZESİ NASIL ALINIR?
SINIRDA VİZE MÜMKÜN MÜ?








            

          



1 Kasım 2014 Cumartesi

ENDONEZYA

  • Öğretmen maaşları 500, mühendis maaşları 900 ile 1300 dolar arası, sulawesi de özel 2 milyon devlet 1.2 milyon rp
  • Arabalar 3-4 kat benzin 5 kat daha ucuz
  • Ev kültürü zengindede de köyde de dağınık ve düzensiZ
  • Okullarda tatil sadece pazar. Yılda 2 kez 3 er hafta tatil var
  • Üniversitelerin özel gün ve davetler de giydikleri üniformaları var
  • 6 3 3 eğitim sistemi
  • Jakarta taksi 7000 den açılıyor, her km 3600 rp
  • Blackberry oldukça yaygın.

Endonezya 250 milyonluk nüfusuyla dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesi. 17. 000 adaya sahip ülkenin  sumatra adası amazonlardan sonra dünyanın en büyük yağmur ormanlarına sahip ve UNESCO dünya mirası listesinde. Ayrıca bölge dünyanın en aktif volkan kuşağında yer alıyor. Deprem, tsunami ve volkan patlamalarının eksik olmadığı bu diyarda inşallah başımıza bir felaket gelmez :)


6 Ağustos Çarşamba Kuala Lumpur - Padang

Endonezya ya KL dan kalkan 55 dolarlık Air Asia uçağı ile batı sumatranın başkenti Padang'a gideceğiz. Veee korktuğumuz başımıza geliyor.  Otobüsümüz tam saatinde kalkmasına rağmen gereksiz uzun verdiği 1.5 saatlik mola ve yol yoğunluğu nedeniyle 8 saatlik yolu 9.5 saatte bitirebildi. KL a 6 da vardık ve uçağımız 7.50 de. Yetişmemiz için mucize gerekli. Önce yarım saatlik tren ve sonrasında bindiğimiz hava alanı expresi ile Hava limanı na kalkışa 20 dk kala varıyoruz. Allah'tan yolda bulduğumuz bedava İnternet ile online check in yapmışız. 20 dk hiç bilmediğimiz kocaman bir havalimanı. Koşuyoruz, sırtta çantalar. Sağa sola yukarı aşağı. Biletimizi rica minnet bastırıyor İki kere x ray den geçiyoruz. Osman önde ben arkada bir elimde çıkardığım kemer diğer elim düşmesin diye tuttuğum pantolonumda olanca hızımızla koşuyoruz. Soluk soluğa geldiğimiz gate de Osman pasaportu bulamıyor, kontrol gişesinde mi kaldı acaba. Hayır bulduk. 3dk kaldı. Bu defa  Giriş koridorunda telefonunu bulamıyor. Stres sıkıntı had safhada. 1500 liralık telefon mu 55 dolarlık bilet mi, nasıl tekrar ve ne zaman alabileceğimiz meçhul yeni uçak bileti mi derken Onu da bulduk. Çok şükür uçağa adım attık. Kapıda bizi karşılalayan hostes relax calm down diyerek bizi sakinleştirmeye çalışıyor. Ne çektiğimizi bir bir bilse.


Sumatra ve malezya  arasında bir saatlik zaman farkı var. Saatlerimizi bir saat geriye aldık. Ve 1.1 saatlik yolculuk 10 dk gibi oldu. Padang a indiğimizde ilk işimiz endonezya hattı almak ve couchsurf ten bulduğumuz akhmara telefon etmek. Dışarıdaki büfelerden birinden hat almaya çalıştık. Kadında ing kıt. Ama Allah var çok yardımcı oldu. Hat seçerken kriterimiz hattın internete girebilmesi ve tüm endonezya da kullanılabilmesi. Gel de kadına bunu anlat. Telkomseli öneriyor. Getirdiği hattın fiyatı 15 rp 54 de biz yükledik. O arada 8 rp ye coffe latte ve 5 rp ye çikolatalı kruvasan tarzı nbişey le atıştırma yaptık. Kadın kartı küçüllttü ancak Hamza nın telde çalışmadı. Neyse ki Benimkin de sıkıntı yok. 2 saate yakın sürede ancak işimizi hallettik. Hemen Akhmar ı aradık. Bize Bukittingi ye nasıl gideciğimiz anlattı. Yolun 3 saat sürmesi lazım. Yanında dumai yazan beyaz minibüsle 22 rp ye sinemar adlı otobüslerin olduğu yere 45 dk da gittik. Bukittingi 90 bin nüfuslu küçük bir merkez. Aktif volkan olan merapi dağı ve maninjau gölü ile meşhur. Ancak çevrede çok az turist var. Trafik inanılmaz yavaş. 2 aracın zor sığdığı yol harita da otoban gibi gösterilmiş. Sokaklar kalabalık ve kirli. Hindistan ı hatırlatan manzaralar var. Varanasi sendromu dediğimiz şoklanma anını yaşıyoruz. Endonezya baya zorlu geçecek gibi. Sağ salim verdığımız sinemar  denen yere vardık. Meğer bu isim otobüslerin adıymış. Akhmar ıbize verdiği pertamina benzin istasyonu adresini göstererek 18 rp ye minibüslerden birine atladık. Başlayan yağmurla birlikte tehlikeli sollamalarla geçen zorlu yolculuk, bir türlü akmayan trafik yüzünden yaklaşık 5 saat sürdü.


Bukittingi 

         Marapi volkanının gölgesinde kalan Şehir darmadağınık bir yapıda, kaldırım yok,  evler tek katlı ve sokaklar pis. Trafik allak bullak. Ama insanlar bunu kanıksamış olacak ki hayatlarından gayet  memnun işleriyle meşguller. Telefonda görüştüğümüz akhmar evinin şehir merkezine 13 km uzak olduğunu söyledi minibüse 4 rp daha verip yola devam ettik. Sonrasında çocuk merkeze geleceğini ve bizi alacağını söyledi. Hemen indik ve 3 saat kadar bekledik. Artık saat 5 olmuştu. Zaten kısıtlı olan günlerimizden bir tanesi daha yollarda heba oldu. Moral bozmak yok tabii. Aissy adlı bir kızdan da haber gelmişti. Eve  kabul edemeyeceğini ama birlikte bir şeyler yapabileceğimizi hatta yöresel bir düğüne beraber gidebileceğimizi söylüyordu ancak akhmar ı beklerken bu şansı da kaçırdık. Neyse ki akşam üstü yağmur hala yağarken akhmar yanında bir arkadaşı ile arabayla çıkageldi. Arabaya atladık. Akhmar kuzeninin dükkanında çalışıyor aynı zamanda ingilizce öğretmeni. Eve gitmeden önce yemek yemek için derme çatma ahşaptan bozma bir yerde durduk. İçerisi oldukça kalabalık. Her masanın üzerinde garsonu çağırmak için konulmuş tahta uzunca bir enstrüman ve ona vurmak için konulmuş tokmağı asılı. Akhmara çok baharatlı sevmediğimizi söyledik ve seçimi ona bıraktık. Önümüze gelen Hamur işi yiyecekler genelde bol palmiye yağında kızartılıyor. Özellikle soya içine konulmuş makarnaya benzeyen köfte şeklinde tofuları çok sevdik. Kahve değilde yapraklarından yapılan ve içine yumurta sarısı atılan yumurtalı kahve de enteresandı. 8 tofu 2 yumurtalı kahve 4 düz bir şey 2 de ufak bir şey toplam 23 rp ye mal oldu. Ucuz tabii. Köşe masada yerel çalgılarla müzik yapan gençlerde fotoğraf istiyoruz. Bizi kırmayı bırakın yakamızı zor kurtarıyoruz. Yarım saat kadar her biri ile ayrı toplu fotoğraf çektiriyoruz. İnsanlar gerçekten çok sıcak siz bir adım yaklaşınca onlar koşa koşa geliyor. Şehrin dışındaki akhmarın evine geçtik.... DEVAM EDECEK...

7 Ağustos 2014 Perşembe

MALEZYA

Örnek fiyatlar 3 ringit 1 dolar fiyatlar ringigittir

Malezya 
Su büyük 2.5-3 küç 1-1.5
Coke 2
Küç diş macunu 4.5
Sigara 5.5 mutlaka tiomandan toplu alın yarı fiyat normalde 10-13
Vitesli Motor kiralama saati 20
Bisiklet saati 5
Snorkel  kiralama 10
Kano kira 20
Limo kahve 2
Milkshake 5
Snickers büyük 3.8 küç 2.5
Taksi mersing tioman 1.5 saat 160
Fiş dönüştürücü 3.2
Çay 1
coconut butter tost 2
Tavuk et pilav 8
Milo çik süt 3
Kot bahr airport kuala besut taxi 30
Besut perhantian boat 70 gidiş dönüş
Besut KL otobüs 88 iki kişi
Keçil otel 50
Balık az salata karpuz meyve suyu french friez kek 25
Tavuk ya da beef burger yanında fre fires 8 çok doyurucu mantıklı perhantianda
5 saat snorkelling 30 carol beach te daha ucuz 6 nokta


Ülke ile alakalı öğrendiğimiz pratik bilgiler
Kediler kısa kuyruklu hem de doğuştan
Ramazan bayramı bi ay sürüyo
İçki yasal. Ama açık alanda içersen. Çinliler bile ayıplıyor.
Bayramın 3 günü özellikle geceleri maytap ve havai fişek atıyolar.
Malaylar ve endonezyalılar birbirini az çok anlayabiliyorlar.
Evlenenlerin umreye gitmesi gibi bir gelenek yok.
Benzin 2 rm. Araba fiyatları bizimkine benziyor. Arabaların çoğu proton. Malezya malı.
Domuza olan hassasiyet aynı. İçki içenler bile domuza gelince müslümanım yemem diyo.
Nüfus %20 hindli, %20 çinli,  %60 malay. Bu yönetime de yansıyor. Hintlilerin olmasa da çinlilerin daha fazla hüç arayışı var. Başkan mutlaka Malay olmalı. Ülkede Yarı eyalet sistemi ve Ana dilde eğitim veren özel okullar mevcut.
14 bölge var. 7-8 bölgenin kendi kralı ve onların seçtiği bir kral var. Ama bu kral ing deki gibi temsili.
Evlenmeden önce 2 günlük zorunlu eğitimler var evliliği anlatan 80rm. Bu eğitim olmadan evlenemezsin.
Araç yoğunluğunu otomatik algılayan ve buna göre bekleme zamanını belirleyen trafik Işıkları var. Bize de lazım
En popüler spor Badminton ve Squash. Futbol sempatisi yok denecek kadar az.
Mamak hind malay çocuğu Nuna çin malay çocuğu
Eğitim dili biçok okulda ingilizce ilk orta lise, islamic school larda arapça
4 e kadar evlilik yasal. Diğer eşlerin rızadı şart imza
El kesme falan yok ama idam var
Soyad yok babalarının adı ile kafa kağıdına yazılıyorlar.  Ahmet bin mustafa gibi.
Malay mutfağında Kızartma için palmiye yağı (biraz tatlılık veriyor), Sebze falan pişirmek için kanola yağı kullanılıyor.
İçeceklerde birçok yerde çay kola ile aynı fiyat. Soğuk içecekler daha pahalı çünkü içecek direkt soğuk gelmiyo sıvak hazırlanıyo sonradan içine satın aldıkları buzu ekliyorlar

29 temmuz salı
Dün gece tioman adasında bir couchsurf bulduk. (couchsurf dünya çapında kültürel etkileşimi arttırmak için gezginlerin birbirine kalacak yer vs noktasında yardım ettikleri bir program) Ancak 35 yaşındaki bu bayan adadaki bir resort un sahibi. Kalacak yer ve yemek karşılığında, otel işlerinde bizden kendisine yardım etmemizi istiyor. İlginç bir deneyim olacak.  Hayırlısı bakalım. Sabah erkenden çantalarımızı topluyoruz. Türkiye den Hamza abiye getirdiğimiz kahvaltılıklarla belki de son kez Türk usulü kahvaltı yapıyoruz.

8.30 da çıkmayı planlarken saat 10 a gelirken evden çıkıyoruz. Ev sahibimiz Yarım saat ötedeki sınır kapısına bizi bırakıyor ve pasaport işlemlerinden sonra Malezya tapraklarındaki sınır şehri Johor Bahru ya geçiyoruz. Önceden otobüs ayarlamamamız evden geç çıkışımızla birleşince mersinge gidişi 2 saat süren 11.30 otobüsünü kaçırdığımızı farkediyoruz. Tioman adasına olan gemi öğeden sonra 2 de. Dolayısiyle sıkıntılı bir durumdayız. Etrafa sorduğumuzda komisyoncu olduğunu farkettiğimiz yaşlıca bir adam bizi taksilere yönlendiriyor. Fiyat tatifesi diye düşündüğümüz160 rm yazan taksici bizden 200 rm istiyor.  Normalde otobüse 24rm verecekken neredeyse 10 katını vermek çok acıtacağı için pazarlık yapıyor ve 160 a kadar ancak indirebiliyoruz. Muhtemelen kazık yedik ama yapacak bişey yok. Kendi düşen ağlamaz.

Yola çıktığımızda taksici,  yağmur nedeniyle hızlı gitmenin tehlikeli olacağını ve belki yetişemeyebileceğimizi söylemeye başlıyor. Biz de artık sinir katsayısı artmış bir iki ısrardan sonra durumu adamın vicdanına  bırakıyoruz. Allah kimseyi çakal  taksicilerin eline düşürmesin. Dürüst olanlar müstesna.

Mersing limanına 10 dak kala zar zor yetişiyoruz. Biletçi elemandan biletleri aldıktan sonra 20 lik vergi ücretini akbillerimizi göstererek öğrenci fiyatına alıyoruz. (12.5)

Bekleme salonunun yarısı turist. 1 saatlik bir gecikme sonrası vapurumuz kalkıyor. Couchsurf ten ayarladığımız bayan panuba limanında monkey bay tarafında bir resort işletiyor. Yaklaşık 2 saatlik yolculuk sonrası 5 gibi panuba limanına yanaşıyoruz. Hostumuzun ismi judaine. Bu güleryüzlü hanıma ne yapmamız gerektiğini soruyoruz.  Sipariş alacağımızı servis yağacağımızı ve işin 6 da başlayacağını söyleyince bizde bir stres başlıyor. Sadece bulaşık temizlik yapacağımızı zannederken direkt garsonluk olayına girmek bizim için zor olacak. Çünkü ne onlarca yemek ve içecek çeşidinin bulunduğu menüyü anlayabiliyoruz ne de yurtdışında böyle bir deneyimimiz var. Küçük ve şirin bir köyü andıran resortun küçük de bir sahili var. Judaine bizi bungalov umuza gönderiyor. Normalde klimasız bu yerde kalmak 55rm. Veee saat 6, iş başı. Osmanla bir masada oturuyoruz,  judaine bize işin nasıl yapılacağını kısaca anlatıyor. İlk siparişi kim alacak birbirimize bakıyoruz. İşten kaçmak için biraz bardak İlk adımı hamza atıyor ve turistler de şaşkın. Garson turist karışımı osman durumu kısaca anlatıyor. Gelen siparişler, dolan boşalan masalar derken her şey birbirine giriyor. Yanlış giden yemekler, karma karışık bir mutfak. Bu şekilde geçen üç saatten sonra bize yemek yiyebileceğimizi söylüyor judaine. Bir sürü şişin bulunduğu masaya geldiğimizde ette o hiç sevmediğimiz tatlı aromayı farkediyor ve odamıza dönüyoruz. Yarı aç yarı tok otururken judaine elinde sandvich ve patetesle bize jest yapıyor.


30 temmuz çarşamba
Sonraki gün sabah namazından sonra denize giriyor ve rengarenk balıklarla yüzüyoruz. Öğlene doğru judaine in ayarladığı bir motorla adanın öte tarafındaki julau kumsalına gideceğiz. Ama yol öyle kolay değil. Tioman ın ortasından geçen 2.5 saatlik bir orman yürüyüşü bizi bekliyor. Sırtımızda 10 kiloluk çantalarımızla kah yokuş yukarı kah aşağı, dev ağaçlar ve maymunlar eşliğinde julau ya varıyoruz.

Burası yarım ay şeklinde temiz ve bembeyaz bir kumsala sahip. Yarın sabah 7.30 da dönüş teknemiz olduğu için buradan tekek sahiline araç bulmamız gerekiyor. Sorduğumuz herkes yarım saatlik bu yolculuk için 60_80 rm arası fiyat istiyor. Yorucu bir otel arayışı sırasında 50 rm ye hemen kumsalın yanında bir bungalow aynı zamanda yoldan motorla geçen malay bir çiftle anlaşarak sabah için 50rm ye bir araç buluyoruz. Eşyalarımızı yerleştirdiğimiz gibi panabu da doyamadığımız denize atıyoruz kendimizi. Deniz o kadar temiz ve berrak ki yüzlerce metre gittiğinizde bile, yeşil, mavi ve sarı tonların karışımında zemini görebiliyorsunuz. Hafif atıştıran yağmur dahi bizi durduramıyor ve neredeyse kimsenin olmadığı bu güzel denizde çocuklar gibi eğleniyoruz. Motor kiralamak istiyoruz ancak saati 20 rm ve ucuz olmasına rağmen motorların vitesli olduğunu görünce vazgeçiyoruz. Akşama doğru otel sahibinin kızı ramazan dolayısiyle hazırladıkları şekerlemelerden getiriyor.

31 temmuz perşembe
Sabah erkenden kiraladığımız araçla tekek e giderek botumuza biniyor ve tioman adasına veda ediyoruz. Bu adaya gidecekler için direkt julau ya gitmelerini öneririm. Dalış için de panuba daha ii gibi.

Mersing e vardık ve Malacca için bilet arıyoruz ancak 17.30 da bulabiliyoruz. Bu yaklaşık 8 saat mersing de sıkıştık anlamına geliyor. Bir saat kadar termibalde takılıyor ve çok beğendiğimiz 2rm lik tostlardan sipariş ediyoruz. Hamza nın malacca da olan atkadaşları ile iletişimime geçmemiz gerekiyor, yakında bir KFC bulup 5 rm ye birer Milo alarak hem yakıcı sıcaktan kurtuluyor hem de restorantın bedava internetini sömürüyoruz. Burada sanırım yaklaşık 4 saat oturuyor ve iletişim işini hallediyoruz. Malacca için yerimiz ve bizi alacak kişiyi ayarladık. Biraz mersing i turladıktan sonra 6 saatlik yolculuğumuz başlıyor. Malacca yıllarca portekiz ve hollanda sömürgesinde kalmış ve bu süreç mimarisine de yansımış küçük bir şehir.

Gece malacca ya vardığımızda şükrü denen malay arkadaş bizi arabasıyla alarak evine götürüyor. Şükrü acayip hareketli, bir tıp öğrencisi. Kendisi gibi tıpcı olan 3 arkadaşı daha var. Ayrıca evde gezi yazarlığı yapan ve vietnamda yaşayan bir ingiliz ve bir de vietnam lı couchsurferlar var. 


Kısa bir tanışma faslından sonra selman denen arkadaş open house etkinliğinden getirdiği yemekleri bize sunuyor ve kısa bir süre sonra uyuyoruz.

1 Ağustos cuma
Öğlen 12 de kalktığımızda cuma için hazırlıklara başlıyoruz. Kıldığımız camide imamın görüntüsü bir projeksiyon yardımıyla duvara yansıtılmış.
Yine şükrünün başka bir arkadaşı olan said in arabasıyla malacca yı turluyor yöresel lezzetleri tadıyor ve gece geç saatlerde eve dönüyoruz. Malezya da genel ve ölçülü bir dindarlık hakim. Neredeyse her genç namaz kılıyor. Aslında şehir de büyükce, tarihi bir meydan dışında pek görülecek bir şey yok ama bölgenin yerel insanları ile yaşamak ve kültürel etkileşime girmek her şeye değer. 

2 Ağustos Cumartesi
Ertesi sabah kuala lumpura gitmemiz gerekiyor.  Şansa bakın ki selman da arabasıyla oraya gidecekmiş. KL de bir arkadaşı olduğunu ve onun bize yardımcı olacağını söylüyor. KL girişine kadar bizi bırakan Selman a veda ediyor ve yeni tanıştığımız mimar Şükran'ın arabasına atlıyoruz. İsme takılmayın kendisi erkek. Kuala Lumpur tam bir şantiyeyi andırıyor. Dünyanın en uzun ikiz gökdelenleri olan Petronas kuleleri bu şehirde. Kuala nehir yatağı lumpur ise çamur anlamına geliyormuş. Şehre niye böyle bir isim yakıştırdıklarını anlamadık.
Yine Hamza nın bir arkadaşının KL in en ünlü meydanında bir Filistin gösterisine katılacağını ve orada buluşabileceğimizi söylüyor. Bir kaç saatlik bir şehir turundan sonra meydana geliyoruz. Tarihi yapılarla çevrilmiş geniş yeşil bir alanda kalabalık bir grup ellerindeki flamalar ve bayraklarla slogan atıyorlar. Şehrin dört bir yanından gelen motorcu gruplar da biribirinden güzel ve pahalı motorlarıyla küçük bir ralli düzenliyor.



Meydanı geziyor ve sonrasında kira ile buluşuyoruz. O da acayip fıkır fıkır bir malay kızı. Kısa bir yemek muhabbeti ardından meydanda gösteride bulunan ailesinin yanına gidiyor. Akşama doğru Şükran bizi KL un devasa bi Camisi ne götürüyor. Modern bir yapıda yapay bir gölün oartasına inşa edilmiş bu caminin çevresinde iki de güzel köprü var. Şükranın ailesinin bizim için yerel bazı yiyecekler haxırladığını öğrendik. Daha estetik ama daha küçük başka bir camiden sonra yine malay bir ailedeyiz. Şükran ın ailesinin durumu çok ii görünüyor. İki katlı dublex bir villada kalan şükranın odasında devasa bir imac var. Duş alıp biraz dinlendikten sonra aşağıya iniyor ve masanın donatıldığını görüyoruz. Balık, soslar, pilav, kalamar, karides, meyveler ve daha bir sürü yiyeceğin bulunduğu masaya geçiyor ve malayların yaptığı gibi biz de elimizle yiyoruz.

3 Ağustos Pazar
Sabah olduğunda Şükran bizi,  havaalanına bırakıyor. İki adadan oluşab Perhantian adalarına gitmek için 14 dolara uçak bileti aldığımız kota bahru yönüne gidiyoruz. Marindo havayollarına ait pervaneli küçük uçak 1 saat sonra iniyor. Şimdi limanın bulunduğu kuala besuta gitmemiz gerekiyor bir taksici ile anlaşarak 30 rmye şehre ulaşıyoruz. Buradaki acenteden 70 er rm ye gidiş dönüş bot ve 44 er rm ye dödüğümüzde bizi KL E götürecek gece otobüs biletini alıyoruz. Burada 100 doları 2.9 kuru ile bir çinliden ringite çeviriyoruz. Öğlen 1 gibi limana yanaşan bota biniyoruz ve heycan verici bir yolculuk başlıyor. 2 devasa motora sahip 20 kişilik sürat motoru su üzerinde zıplaya zıplaya adaya hareket ediyor. Motorun en ucunda olduğumuz için bu sarsıntıyı en fazla biz hissediyoruz. Şikayetimiz yok gayet eğlenceli. Limanda tanıştığımız 3 malay genci ile beraber küçük adadaki long beach i tercih ediyoruz burası hem ucuz hem de daha az kalabalıkmış. Palmiye ve küçük restoranlarla süslü yarım ay şeklindeki bu sahilden güneşin doğuşu,  15 dakika mesafedeki coral beach ten ise güneşin batışı izlenebiliyor. Onların tavsiyesiyle adanın sağ yakasındaki moonlight adlı bir otele geçiyoruz ama fiyat tuzlu 80rm. Onlara sorduğumuzda bu fiyatın normal olduğunu söylüyorlar. Neyse diyerek bob marley kılıklı itici heriften anahtarımızı alıyor ve fanlı odamıza geçiyoruz. Burada deniz tiomandan çok daha güzel ve dalga yok denecek kadar az. Biraz yüzdükten sonra kona kiralamaya karar veriyoruz. Saatine 25rm diyen adamla iki kişilik kanoyu 2 saatliğine 25 rm ye kiralıyoruz. Bir iki acemi kürek sallamadan sonra artık ustayız. Açıldıkça açılıyor ve adanın diğer koylarına gitmek istiyoruz ancak 1 saatlik denemeyle bunun çok zor olacağına karar veriyor ve sahile dönüyoruz. Akşam yemeğinde sahile kurulmuş mum ışıklı bir restoranda king fish ve blue bişey i içeren fix menülerden alıyoruz. Oldukça doyurucu olan bu menüler biraz pahalı 25 rm. Odamıza döndüğümüzde yorgunluk çöküyor ve erken saatlerde uyuyoruz.

4 Ağustos pazartesi
Sabah namazından sonra güneşin doğuşunu izlemek için çıktığımızda daha ucuz bir otel arayışına giriyoruz aynı zamanda para da çevirmemiz lâzım. Bu ada beklediğimizden fazla para harcatıyor bize. Adanın sol tarafında ağaçların arasındaki d'rock resort otelin 50 rm olduğunu öğrendiğimizde şok oluyoruz. 30 rm miz boşa gitti. Para çevirmek istediğimizde kurun 2.3 olduğunu duymamız da ayrı bir acıtıyor cebimizi. Bu olumsuzluklara bir de yarın havalimanına yetişemeyebileciğimiz ve bylduğumuz ucuz otelde yer olmadığı eklenince moraller limoni oluyor. Yarın değil de bugün ayrılmayı planlamaya başladık. Neyse ki 11 de bir yer boşalmış bozdurma işini de otelde 2.8 den yapıyoruz. Yarına 5 saatlik bir snorkel turu da ayarladık. 50rm. Şu an bu satırları yazarken resepsiyonun balkonundan görünen güzel kumsal manzarası eşliğinde odamızın boşalmasını bekliyoruz. Yine dört ayak üzerine düştük çok şükür. Bu arada kesinlikle moonlight resort a gitmeyin adam hem yalancı hem de medeniyetten nasibini almamış hıyarın biri. İstediği ücrete göre de odaları berbat. Size en ucuz biziz diyecektir inanmayın.

Foto

Ve odamız hazır dar bir patika bizi etrafı ahşap kahverengi kulübeciklerle çevrili yemyeşil bir bahçeye çıkarıyor. Odamızın balkonu denize nazır ama banyo ve tuvalet ortak. Önceki kaldığımız yere göre çok çok daha iyi burası. Long beach e gelecekler için burayı kesinlikle tavsiye ediyoruz


Biraz dinlendikten sonra akşama kadar denizdeyiz. Adanın çevresindeki küçük kumsal ceplerde mola vererek uzun bir güzergah çiziyoruz.

Akşam güneşin batışını izlemek için coral beach a gidecek ve yol üstü fiyatları uygun wi fili evan restoranda yemek yiyeceğiz. Beef burger yumurta French fries ve portakal suyundan oluşan menüyü 12rm ye alıyoruz. Burada su daha ucuz 3rm. Coral beach e geldiğimizde tabelada 6 duraklı snorkelling turunun 30rm olduğunu görünce hemen yarın için reservasyon yaptırdık..

5 Ağustos salı
Sabah erkenden çantalarımızı hazırlıyor ve coral beach e giderek snorkel turu için motoru bekliyoruz. Motor yarım saatten fazla gecikince bizim besut botuna yetişmemiz sıkıntılı olabileceğini düşünüyoruz. Yine de bir deneyelim diyerek yola çıkıyoruz. Botta 10 kişi var hava bulutlu. İlk durak shark point denilen yer. Burada 2 3 farklu tür köpekbalığı görme şansımız var
Snorkelleri takıp daldığımızda ilk anlarda acemilik çeksek de, bi süre somra muhteşem mercanları ve rengarenk balıkları görüyoruz. Bilim kurgu filmlerini andıran su altı dünyası tv de izlediğimizden çok daha güzel. İkinci durak carol beach mercan açısından önceki yer kadar olmasa da balık popülasyonu çok daha fazla. Yüzlerce balık yiyecek atan turistlerin etrafını sarıyor. Su geçirmez kameramızın sınırlarını burada sonuna kadar sınıyoruz. 3. Durağımız turtle s bay. İsminden anlayacağınız gibi burada neredeyse 1 metrelik dev su kaplumbağaları var.

Bir kaç tanesini uzaktan da olsa görebildikten sonra motora geçiyoruz. Ve birden irice bir tanesi başını sudan çıkarıyor. Suda olanlar hemen fotoğrafını çekerken osman da hemen suya atlıyor ancak yetişemiyoruz. Neyse diyerek 4. Durağımız olan balıkçı köyde mola veriyoruz. 10_15 evden oluşan bu şirin köyde yemek yiyecek ve bir kaç foto çekeceğiz. Osman x ben  de y den istiyorum. X in en güzel yapıldığı yer burasıymış. Gelen iki yemek de sebzeki pilav üstü yumurta. Bir tanesinin yanında küçük balık larvaları var ancak tadı pek hoş değil. Bir anda gözümüze 1 metrelik dev bir kertenkele ilişiyor. Bu devasa yaratık buranın sokak köpeği misali kimse varlığına aldırış etmiyor. Bir kaç fotodan sonra sessiz sedasız yeşilliklerin arasına dalıveriyor.

Yarım saatlik mola 1 saati bulduğunda motorcuyu uyarıyor ve coral beach e gitmemiz gerektiğini söylüyoruz. Kumsala 100 m kala motorumuz bozulunca kalkışına 20 dakika kalan besut botunu kara kara düşünüyoruz. Neyse ki limandan gelen başka bir motorcu yardımımıza koşuyor ve bindiğimiz botla perhentian adalarına veda ediyoruz.

Limana vardışımız 6 yı buluyor. İlkindi namazını bir camide kıldıktan sonra bilet aldığımız bayanın ofisine geliyoruz. Burada hem bedava internetten hem de sürekli gelen meyve bisküvi ikramlarından faydalanıyoruz. KL otobüsümüz 8.30 da. Yolculuk 8 ya da 10 saat sürecek. KL deki 7.50 padang uçağına ucu ucuna yetişmeye çalışacağız. Buranın meşhur yiyeceği satar ı ne kadar aradıysak bulamadık. Satan her yer kapanmış. Küçük bir lokantada oturarak 2rm ye milo larımızı yudumlayarak akşam ezanını bekliyoruz.

Bilet aldığımız acentenin bayan sahibi bir anda elinde tatlı ve tuzlu geleneksel yiceklerle çıkıveriyor ve ne olduklarını kısaca anlatarak masamıza bırakıveriyor. Biz şaşkınız tabii. Helal olsun diyoruz.

Akşam namazı için camiye gittiğimizde bir ziyafet de orada var. Tam çıkarken cemaat bizi davet ediyor ve önümüze serilen sulu et ile ekmeği tok olmamıza rağmen afiyetle yiyoruz.

Son anda yetiştiğimiz otobüs 2+1 kıltuklu ve koltuklar acayip geniş, rahat bir yolculuk bizi bekliyor. Hemen bir hesap kitap yapıyoruz. Günlük ortalama kişi başı max 40 dolar düşünmüştük ama couchsurf sayesinde oranı 20 dolara kadar düşürmüşüz. Yediğimiz bir iki kazık ve gereksiz bazı harcamalara rağmen iyi bir oran. Demek ki en fazla 200 dolara malezya ve Singapur gezilebiliyormuş. Yaw gezmek çok pahalı diyenlerin kulakları çınlasın:)